30 Haziran 2010 Çarşamba

Do Re Mi Fa So Far So Good



Hayat gerçekten sürprizlerle dolu.Türkçe'de daha güzel bir karşılık bulamadığım için "bad luck" diyeceğim anlatacaklarım için.Mutlu bir çocuk.Dünya yıkılsa umrumda değil, yüzmek derdi.Bayılıyor suda olmaya.Bir gün havuzda atlıyor ve çıktığında artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.Kötü şans yakalıyor onu(bad luck dememe gerek yokmuş şimdi anladım).Derler ya -milyonda bir görülen- polio virüsü bir yanının kol ve bacağını felç ediyor.Travma böyle başlıyor.Özel bir okulda yaşadıkları, babasının gidişi...Ama o hayata küsmek yerine dalga geçmeyi seçiyor.Bahsettiğim kişi 70'lerin sıkı punkçılarında Ian Dury.
Bildiğim ünlü engellileri düşünmeye başlıyorum.En bilineni sanırım Stephen Hawking.Bu dahi bilimadamının tüm vücudu felçli.Saçma sapan duygusallıklarım olduğundan aklıma hemen karısının ona yaptıkları geliyor.Çıkıyorum bu durumdan ve bilimsel! makaleme geri dönüyorum.Bu arada siz de kosmosla ilgilenmeyi seviyorsanız 2010 yapımı "Into the Universe with Stephen Hawking"i izlemenizi tavsiye ederim.Sonraa...Henri de Toulouse-Lautrec var(tam olarak nasıl yazıldığına googledan baktım).Fransız soylularından.O kadar soylu ki Fransa'da Toulouse diye bir yer var, düşünün.Ama o bohem hayatını seçip Montmartre'ye yerleşiyor.Moulin Rouge afişlerini görünce anlarsınız kim olduğunu zaten.Başka??Başka??Başka da gelmiyor aklıma kimse.Neyse zaten istediğim bir film hakkında yazmak:
Sex&Drugs&Rock&Roll
Filmin künyesini buradan vermeyeceğim.İsteyen açar imdbyi, bakar.Ben Ian Dury ismini daha önce duymamıştım.Ya da farketmemiştim.Sadece Sex&Drugs&Rock&Roll şarkısına aşinalığım vardı.Güzel film yapmışlar.Böyle olmayacak imdbye bakmam lazım.Mat Whitecross'mış yönetmeni.A bu adam Road to Guantanamo'nun yönetmeniymiş.Bak neler öğreniyor insan.Güzel işler yapmış.Filmde şarkılarla hikayenin anlatıldığı kısımlar çok iyiydi.Koreografiyi kim yaptıysa tebrik etmek lazım.Tebrik ederim sayın koreograf.Ama asıl takdire şayan Andy Serkis'di.Ablamı da kutlamak lazım, filmim ikinci saniyesinde bu adam Gollum'u oynayan adam dedi.Bunu duyduktan sonra izlerken ara ara "harbiden lan, gerçekten o; benziyor da nasıl" dedim.İngilizler havasından mıdır suyundan mıdır oyunculukta dünya üzerinde bir numaralar bence.Shakespeare geleneğinin, tiyatronun asıl orada olgunlaşmasının hava ve sudan daha çok etkili olduğunu da pek tabii düşünebiliriz.Ne paçalarından "oyunculuk" akıyor ne de aşırı doğallar.İzlerken büyüleyebiliyorlar.Bu filmde de Andy Serkis benim için öyleydi.İzlerken gerçekten Ian Dury'miş gibi izliyorsun; bir yandan da adam olayı daha da görkemli hale getiriyor.Ben olsam Oscar'ı bu yıl ona verirdim.Ama zaten Oscar çok siktiri boktan olduğundan önemi yok.Gönlümüzün Oscarını aldı zaten.
Ian Dury yine kannımca çok da zeki biriymiş.Spasticus Autisticus diye bir şarkısı var.Dediğim gibi zeki biri, dalga geçmesini bilenlerden.Filmde Kubrick'in Spartacus'ünü sevdiğini görüyoruz.Şarkıda gönderme var.Bi de şey diyor çok sevdim:Do re mi fa so far so good.
Sex&drugs&rocknroll şarkısı gibi yaşamış.Zaten hissedilmeden yazılmış olsaydı bu kadar sevilmezdi.Diğer türler içinde geçerli ama asıl punkta müzik ve yaşamı ayıramazsın.Ruhuna aykırı bi kere.Tavsiye ederim(Filmi de punkı da).
Sex&Drugs&Rock&Roll,Sweet Gene Vincent,Blackmail Man,Wake Up and Make Love With Me ve Spasticus autisticus da bazı şarkıları.trailerı:http://www.dailymotion.com/video/xd6fmt_sex-drugs-rock-roll-trailer-in-uk-c_shortfilms
Son olarak filmde Andy(arkadaş olduk) tip olarak Lou Reed'e çok benziyordu bence.Denise çook güzeldi.Kendisinin de finalde dediği gibi magnificent!E biterken bi daha Spasticus Autisticus dinleyelim bakalım.
Ben buralardayım, görüşürüz

24 Haziran 2010 Perşembe

I Know It's Over


Gün geçtikçe annem ve babamı daha çok sevmeye başlıyorum.Ama tuhaftır ki gün geçtikçe iletişimim daha azalıyor onlarla.Özellikle babamı daha sık aramayı, uzun uzun konuşmayı istiyorum.Biraz derinleşince konu, ben saçma sapan hüngür hüngür ağlamaya başlıyorum.Ergenliğe yeni girmişim gibi görünüyorum.Böyle görünmemek, onları üzmemek için de uzak duruyorum.Ağlama sebebinin temelinde bi bok olamamak yatıyor.İşin kötüsü ben hiçbir zaman bir bok olmak istemedim.Ama onlar benim için o kadar önemliler ki onların karşısında bu yüzden utanç duyuyorum.Onları üzüyor olmak beni derinden yaralıyor.
Gece gece yine arabeskleşmeye başladım.Bunda az önce dinlediğim şarkının da payı var.Smiths'in bence zaten böyle bir havası var.I Know It's Over'da en damar (arabesk olacağız ya) parçalarından biri.Sözleri şu an beni etkiliyor.Hemen havaya giriyorum.Ben de melankolik olmaya ne kadar hasretmişim meğer.Varolmamış bişey üzerinden içlenmek tam da bana göre.Kendini beğenmişlik de var gizliden."If you're so funny
Then why are you on your own tonight ?
And if you're so clever
Then why are you on your own tonight ?
If you're so very entertaining
Then why are you on your own tonight ?
If you're so very good-looking
Why do you sleep alone tonight ?
Sanki benim için yazılmış:P Neyse ki bu sıkıcı ruh halimden sıyrılabilip yine yavşak Nadoş'a dönüşebiliyorum.İki saniye sonra hoop yine düşünceli.A-aa delirmiş iyice.Neyse şarkıyı gerçekten seviyorum.Zeki Müren de söyleseydi keşke vakt-i zamanında.
Biterken hard disk yanımda olmadığından Radyo Eksen çalıyordu.
Anne ve babanızı sevin.Ya da sevmek zorunda değilsiniz tabii.Tanımam etmem kendilerini.Ama kendi adıma konuşayımon numara ailem var.
Siktir Git kendini çok sevdirmeden.Ohh hiç küfür edemeyeceğm sandım.Tuna Kiremitçi'nin Allah belasını versin.Ya da vermesin.Korkarım bela okumaktan.Verse mi acaba???

Grooveshark Widgets - Music Playlists for Your MySpace & Blog

Grooveshark Widgets - Music Playlists for Your MySpace & Blog

22 Haziran 2010 Salı

Kız Tarafı

Kurnazlık yapıp başta dağıttıkları kekimi saatler geçip midem guruldamaya başladıktam sonra yediğim için çok mutluydum.Saatlerdir otobüste şişmiştim.off poffları bırakıp kekimin üzümünü çiğnerken camdan dışarı bakıyordum.Kendimi çok iyi hissediyordum.Onu düşünüyordum.Planlar yapmaya başladım.Pazartesi herkesi işe gönderdikten sonra Kuruçeşme Parkına gidecek, ona da "hadi gelsene" diye mesaj atacaktım.Süslemek gerekiyordu mesajı önce.Lakin son konuşmamız pek iyi geçmemişti.İçip içip onu aramıştım.Ödemeli aramamı kabul ettiği için sesini duyabilmiştim.Bu sefer alkolün etkisinden ve başımdaki keman ve darbukacı yüzünden "alo" diyince heyecanlanmamıştım.Ne konuştuğumuz benim için tam bir muamma.Tek hatırladığım dönüp dönüp "sen onu bunu bırahh da Eskişehir'e niye gelmedin laayynn"cümlemdi.Sabah arkadaşım "ben olsam seni bi daha asla görmek istemezdim" dedi."abi n'olur anlatma, gücüm yok" diyip evlerinden ayrıldım.Piknik fikrimi canlı tutan ise benim salaklığım ve kendini kaybetmişliğim oldu.Kekin üstüne hemen suyumu içersem yolun devamı benim için işkenceye dönüşür mü diye düşündükten sonra planıma geri döndüm.Parka bir gibi gitsem, azıcık demlensem...Yaz ortasında güneşte çarpılmam umarım.Mesaj cesaretim için epey içmem gerekir.Artık bu son umudum.Buna da gelmezse hayatımdan tamamen çıkarakacağım onu.1,5 lt.lik su şişesinin içine basarım votkayı.Rakı olsa daha iyi aslında ama bakarız.Güzel bir örtü, sepet, 2 cam kadeh ve soğuk şarabım olsaydı aslında daha şık olurdu ama bunlar gerçek beni yansıtmayacağından girmek istemem.Orada takılan abilere " Nber abi, afiyet olsun" diyip şarap kadehimi mi kaldıracağım serçe parmağımla birlikte.Belki Elifler'den bitmiş artist bir içki şişesine doldururum nevalemi.Umarım cesaret içişi orada sızmamla ya da birileriyle" haydee sağlımıza"yla sonlanmaz.Gözümü kararttım,çağıracağım.gelirse karşılıklı çimlere, elimizi yanağımıza dayayıp sohbet ederiz.Kİm bilir belki öpüşürüz bile.
bu planı gerçekleştiremedim.nedeni bende saklı.sertaç ortaç şarkı sözü gibi oldu.sebebi bende saklı.yazarım onu da bi ara.bu yazı biterken Kuruçeşme'de yağmur sesi ve sabah ezanı dinleniyordu.hayırlı gecedler.

17 Haziran 2010 Perşembe

my sweet little poo

Evde değil balkonda sigara içibildiğim için sigaramı tellendirmeye çıkmadan önce küçük bir hazırlık yapmam gerekiyor.Herşey güzel gitsin istiyorum.Psikolojik olarak kakam geliyor.Tam sigarayı paketinden çıkarıyorum "ya aniden kakam gelirse ve iki fırt sonra söndürmem gerekirse" diyorum.Ağzımda yanmamış sigaramla beş dakika klozette öylece oturuyorum.Eski manitalar en çok bu zamanlarda aklıma geliyor.Şimdi havalar da güzelleşti.Balkon bir eziyet değil keyif.Çıkıyorum, eğilip gökyüzüne bakıyorum.Ne kaka ne de manita kalıyor aklımda."Azına s.çiim" değil "Ko g.tüne" diyorum.
Bunu yazarken bbc radio 3 dinleniyor