4 Nisan 2010 Pazar

ben, ne yazık ki Nadoş'um


31 Mayıs Pazartesi akşamı Bob Dylan'ı dünya gözüyle izleme imkanı bulacağım.Bu aralar bilen, bilmeyen, dinleyen, dinlemeyen birçok kişi bu konserden bahsediyor.Bob Dylan benim için gerçekten "yaşayan efsane" derler ya öyle birisi.O kadar ki çok yaşlı olmamasına rağmen o tarihe kadar ya ölürse, ya izleyemezsem onu sahnede diye saçma korkular yaşıyorum.
Bob Dylan'ın bazı şiirleri yurtdışında derslerde bile okutuluyormuş.Gerçek bir ozan.Size bir örneğini vermek istiyorum.Seven Curses adlı parçasının sözlerini bir okuyun.Onun sesinden dinlediğinizde etkisi daha da artıyor.7 lanet gerçekten duyduğum en korkunç beddualardan.

Seven Curses
Old Reilly stole a stallion
But they caught him and they brought him back
And they laid him down on the jailhouse ground
With an iron chain around his neck

Old Reilly’s daughter got a message
That her father was goin’ to hang
She rode by night and came by morning
With gold and silver in her hand

When the judge he saw Reilly’s daughter
His old eyes deepened in his head
Sayin’, “Gold will never free your father
The price, my dear, is you instead”

“Oh I’m as good as dead,” cried Reilly
“It’s only you that he does crave
And my skin will surely crawl if he touches you at all
Get on your horse and ride away”

“Oh father you will surely die
If I don’t take the chance to try
And pay the price and not take your advice
For that reason I will have to stay”

The gallows shadows shook the evening
In the night a hound dog bayed
In the night the grounds were groanin’
In the night the price was paid

The next mornin’ she had awoken
To know that the judge had never spoken
She saw that hangin’ branch a-bendin’
She saw her father’s body broken

These be seven curses on a judge so cruel:
That one doctor will not save him
That two healers will not heal him
That three eyes will not see him

That four ears will not hear him
That five walls will not hide him
That six diggers will not bury him
And that seven deaths shall never kill him
***
Bitmeyen bir beddua.Ölüp huzura ermesine bile izin yok.Mezarcılar onu gömemeyecek, ölümler onu asla öldürmeyecek.
Sonsuzluk kelimesi duyduğum anda bile derin bir soluk almama neden olur.Sıkıntı verir.Borges'in Kum Kitabını okuduğumda da aynı şeyi hissetmiştim.
“Kitabının adının kum kitabı olduğunu söyledi bana, çünkü kitabın da kumun da ne başı var ne sonu.” J.J.B.
Böyle bir cümleyi okuduktan sonra uzunca bir süre tereddüt ettim okuyup okumamakta.Şimdi bu satırları yazarken "ulan aslında ben de ne tırsak biriymişim de haberim yokmuş." diyorum.Ama daha sonra okudum.Borges'le tanışmam böyle bir korkuyla başladı ama sonra hayranı oldum.Kum Kitabı'ndan alıntılar yaparak noktalayayım.

Zaman beni sürükleyen bir nehir,ama nehir benim;
Beni parçalayan bir kaplan,ama kaplan benim.
Beni tüketen bir ateş,ama ateş benim.
Evren,ne yazık ki,gerçek;
Ben,ne yazık ki,Borges’im
***
Yıllar boyu insanoğlu bir boşluğu imgelerle, illerle, krallıklarla, dağlarla, körfezlerle, gemilerle, adalarla, balıklarla, odalarla, aletlerle, yıldızlarla, atlarla, insanlarla doldurur. Ölümünden az önce, usanmaz çizgi labirentinin kendi yüzünün imgesini oluşturduğunu anlar.
***
Ölümden az önce farketmemeniz dileğiyle esenlikler dilerim.Büyüklerin ellerini yalar, küçüklerin gözlerinden öperim(abla gibi)